Matematik; Sensizlik Konusunda Hükümsüz

      Bilim insanları hayatı matematikten ibaret görürler. Her şey dört işlemden ibaret sanki... Öyle mi? 

      Hangi gün çıktın sen karşıma? Var oluşun kaçıncı yüz yılı, yılı, ayı, günü... Kaçı gösteriyordu saatler? Karşıma çıkma ihtimalin de bir matematiksel denklemden mi ibaretti? Rakamların keyfi yerinde olduğu için mi tanıdım yani seni? Sevdim ya da... 

      Birlikte geçirdiğimiz yıllar rakamların iyi niyetiydi yani, öyle mi? Bir bankta ve soğuk bir havada titreyen bedenlerimize uyum sağlayan titrek iki kalple, ilk cümlelerimizi sarf edişimiz için rakamlara teşekkür mü etmeliyiz... ya da ilk elini tuttuğum an için?.. Bir park köşesinde dudaklarına giden yolu ilk keşfedişim için bile, öyle mi? Komik değil mi? Tüm bunlar ‘2’ istiyor diye mi oldu, ‘3’ mü? 

      Ya da bir denklem eşitliğine ulaşamadığı için mi bittik en sonunda? 

      İşin aslı şu... Tüm bunlara inanabilirdim. Gerçekten ina­nabilirdim. Belki o zaman matematiği de daha çok severdim. Rakamlar da beni severdi belki ve biz, bir denklemin kurbanı olmaksızın yitirmezdik bazı şeyleri…

      Söz gelimi, her şeyi denklemlerle yanıtlayabileceğimiz gibi, sensizliği de bir eşitliğe ulaştırabilseydim, üçle beşi toplayıp öz­lemlerime bir çare bulabilseydim, basit bir matematiksel eylem gerçekleştirip seni geri getirebilseydim, sarılmak imkansızlık sınırında bir eyleme dönüşmeseydi, rakamlar insafa gelseydi, hüzünlerimin karesini alsaydım ve ulaştığım sonucu sensizliğe bölseydim ve hayat eşitlenseydi o an sana... 

      İnanabilirdim. Tüm bunlara inanabilirdim. Bilim insanları hayatı matematikten ibaret görürler. Her şey dört işlemden iba­ret sanki... Hikaye! Matematik, sensizlik konusunda hükmünü yitiriyor; bunu onlar da bilmiyor...



Labels: ,